ANKARA KALECİK KARGIN KÖYÜ  
 
  DİNİ 28.04.2024 20:56 (UTC)
   
 
ein Bildein Bild
Kuran-i Kerim Dinle
ein Bild

Sure İsmi

Media Player

Sure İsmi

Media Player

1-Fatiha Suresi

Dinle

50-Kaf Suresi

Dinle

2-Bakara Suresi

Dinle

51-Zariyat Suresi

Dinle

3-Al-i İmran Suresi

Dinle

52-Tur Suresi

Dinle

4-Nisa Suresi

Dinle

53-Necm Suresi

Dinle

5-Maide Suresi

Dinle

54-Kamer Suresi

Dinle

6-En'am Suresi

Dinle

55-Rahman Suresi

Dinle

7-A'raf Suresi

Dinle

56-Vakıa Suresi

Dinle

8-Enfal Suresi

Dinle

57-Hadid Suresi

Dinle

9-Tevbe Suresi

Dinle

58-Mücadele Suresi

Dinle

10-Yunus Suresi

Dinle

59-Haşr Suresi

Dinle

11-Hud Suresi

Dinle

60-Mümtehine Suresi

Dinle

12-Yusuf Suresi

Dinle

61-Saff Suresi

Dinle

13-Ra'd Suresi

Dinle

62-Cum'a Suresi

Dinle

14-İbrahim Suresi

Dinle

63-Munafıkun Suresi

Dinle

15-Hicr Suresi

Dinle

64-Teğabun Suresi

Dinle

16-Nahl Suresi

Dinle

65-Talak Suresi

Dinle

17-İsra Suresi

Dinle

66-Tahrim Suresi

Dinle

18-Kehf Suresi

Dinle

67-Mülk Suresi

Dinle

19-Meryem Suresi

Dinle

68-Kalem Suresi

Dinle

20-Taha Suresi

Dinle

69-Hakka Suresi

Dinle

21-Enbiya Suresi

Dinle

70-Mearic Suresi

Dinle

22-Hacc Suresi

Dinle

71-Nuh Suresi

Dinle

23-Mi'minun Suresi

Dinle

72-Cin Suresi

Dinle

24-Nur Suresi

Dinle

73-Müzzemmil Suresi

Dinle

25-Furkan Suresi

 



sitene ekle

[yapaz'lı]



































































PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEK AHLAKI En yüce ahlâka sahip olduğunda; yüzyıllar boyunca, dost ve düşman, herkesin üzerinde birleştiği tek bir insan vardır: Peygamberimiz Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam. Zaten o, yeryüzünde bulunuş maksadını, "güzel ahlâkı tamamlamak" olarak ifade ediyordu. Onu en son elçisi olarak insanlığa gönderen Yüce Allah da, Peygamberimizde bizim için "en güzel" örneğin bulunduğunu haber veriyor. Eğitimde güzel örneklerin ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Büyükler kendi yaşayışlarında ne kadar iyi örnek olurlarsa, küçüklerin iyiye ve güzele yönelmesi o kadar kolay ve rahat olur. Güzel örnek olmak ve güzel örnekleri tanıtmak, gençliğe yapılabilecek en büyük hizmetlerden biridir. Çocuklarımızın ve gençlerimizin örnek alabilecekleri en mükemmel insan Peygamberimizdir. Peygamberimizin ahlâkını rahatlıkla kendimize örnek alabiliriz, taklit edebilir, ahlâkımızı güzelleştirebiliriz. Peygamberimizin ahlâkını ne kadar öğrenirsek hayatta o kadar başanlı olur ve mükemmele ulaşabiliriz. İşte, Peygamberimizin Örnek Ahlâkı,








KAZA NAMAZI ÜZERİNE Hayatımızda “farzlar” oldukça azdır. Farzların az oluşu, bizim için Cenâb-ı Allah’ın şefkat ve merhametinden başka bir şey değildir! Hatta Peygamber Efendimiz’in (asm), bizim için farz olur endişesiyle, birçok ibadeti halkın gözü önünde yapmaktan ve halkı “emir” kipiyle teşvik etmekten sakınması ilginçtir. (Meselâ teravih namazı buna en canlı örnektir. Allah Resûlü (asm) bir iki gecenin dışında halkın içinde terâvih namazı kılmamış ve bunun sebebini “farz olursa güç yetiremezsiniz!” endişesiyle açıklamıştır.1 Yine Allah Resûlü’nün (asm), zor gelir endişesiyle ümmetinin misvak kullanmalarını farz kılmaktan geri durmasında da2 bu rahmetin tecellîsini bulmak mümkündür. Hazret-i Âişe Validemiz (ra), Peygamber Efendimiz’in (asm), Duhâ namazı konusunda da ümmete farz olur endişesi taşıdığını beyan eder.3 (Örnekleri arttırmak mümkün.) Oldukça az olan farzları ise, “Allah’ın üzerimizdeki zimmeti” olarak algılamalı ve muhakkak edâ etmeliyiz. Yapılması kesin emir ifâde eden farzlar, bizi Allah’a yaklaştıran, feyizde ve sevapta eşi ve benzeri olmayan ibâdet biçimleridir. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Kulum kendisine farz kıldıklarımdan bana göre daha sevimli hiçbir şeyle Zâtıma yaklaşmamıştır”4 buyurur. Farzların hem zorunlu oluşu, hem de sevap ve feyiz açısından eşsiz oluşu; bütün dikkatimizi üzerinde yoğunlaştırmamız ve âdetâ farzları edâ etmeyi hayatımızın biricik gâyesi kılmamız için yeterli sebeptir. Tâbir yerindeyse, farzları edâ etmek için yaşadığımızı düşünmeliyiz. Kaza borçlarımız, günlük farzlarımızla “aynı ölçüde” eşsiz ve benzersiz sevap ve feyiz kaynaklarımızdır. Günlük farzlarımızla birlikte, bizim için “yine farz ölçüsünde” feyiz ve sevap kazandırmaya kabiliyeti ve istidâdı bulunan bu ibâdetleri de, “uygulayabileceğimiz bir plânlama” ile yerine getirmeye bir an önce başlamalıyız. Önce; “Bismillah” diyelim ve her gün sâdık kalabileceğimiz, uygulanır bir program yapalım. Sonra da, bu programı günlük takip etmeye başlayalım. Bir süre sonra kendimizin, “günlük farz” ve “kazâ farz” olmak üzere “hepsini birden farzlarımızı” yerine getirmeye—inşaallah—uyum sağlamış olduğumuzu göreceğiz. Geçirdiğimiz bir namazın yalnız farzının ve vâcibinin kazâsı kılınır. Bunlar, sabah namazında iki rek’ât farz, öğle namazında dört rek’ât farz, ikindi namazında dört rek’ât farz, akşam namazında üç rek’ât farz, yatsı namazında dört rek’ât farz ile üç rek’ât vitir vâcip olmak üzere her gün için toplam 20 rek’ât namazdan ibârettir. Hepsini her gün bir arada kıldığımızda bile günlük sadece 20 dakikamızı alır. Düşünelim bir kere: Her gün yirmi dakika nerelere vermiyoruz ki? Yapacağımız tek şey; farz için kamet etmek, “Niyet ettim Allah rızâsı için vaktinde kılamadığım en son (meselâ) sabah namazının farzını kazâ etmeye” diye niyet etmek ve sabah namazının farzını nasıl kılıyorsak kazâyı da aynı şekilde kılmaktır. Niyette zaman belirlemek için ya hep en son, ya da hep ilk dememiz yerinde olur. Bu şekilde günlük beş vakit namazın kazâsını; ya her vaktin arkasından birer vakit de kazâ kılmak sûretiyle; ya da—buna vaktimiz müsâit olmadığında—yatsı namazının ardından bir günlük de kazâ namazı kılmak sûretiyle yapmaya niyet ettiğimizi düşünelim. (Şartlarımıza uygun başka çözümler bulmak da mümkün) Bu niyetimize sâdık kalarak ibâdetlerimize başladığımızda, belli bir süre sonra, yaklaşık olarak çıkardığımız kazâ borçlarımızı—İnşaallah—kolayca ödemiş oluruz. Oruç borçlarımızı da aynı yol ile ödememiz mümkün. Cenâb-ı Hak, “Kulum beni nasıl tanırsa, ona öyle muâmele ederim”5 buyuruyor. Allah Resûlü (asm) ise bir hadislerinde, “Ameller ancak niyetlere göredir”6; bir diğer hadislerinde de Cenâb-ı Hakk’ın meleklerine “Kulum bir iyilik yapmaya niyet eder, fakat yapmaya muktedir olamaz ise, ona bu güzel niyetine mükâfât olarak, tam bir iyilik yapmışçasına sevap yazın”7 diye emrettiğini beyan buyurmaktadır. Binâenaleyh, içimizden geçen hayır ve iyi niyeti,—ölüm gibi zorunlu bir sebeple—yapmaya muktedir olamadığımızda, Cenâb-ı Hakk’ın, bunu yapmış gibi kabul buyurmasını, merhametinden ve mağfiretinden umarız. Cenâb-ı Hakk’ı böyle bir merhametle bilmek, bizim kulluğumuzun şe’nidir. Ancak bizim niyetteki sadâkatimiz ve kararlılığımız, Allah’ın merhametine ve mağfiretine ermemiz için önemli bir faktördür. Cumanız Mübarek Olsun Efendim Bu büyüklerin kokusu nerede varsa, şifa oradadır. Allahü tealanın en çok sevdiği amel ve ibadet, kim olursa olsun, Onun kullarına hizmettir. Allahü telanın mahluklarına karşı merhametli ve şefkatli olan, daima merhametle karşılanır. Allahü teala dünyayı değil, dünyanın sevgisini kötülüyor. Birgün Peygamberimiz ‘sallallahü aleyhi ve sellem’ Eshab-ı kiramla bir yere gidiyorlardı. Yolda giderken, ölmüş ve kokuşmuş bir koyun gördüler. Herkes burnunu tıkarken, Peygamber efendimiz koyunun başına geldi. Eshab-ı kirama, içinizde bu koyunu seven var mı, diye sordular. Eğer sevilseydi zaten sahibi bırakmazdı. Buyurdular ki; "Nefsim yeddi kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, Allah indinde dünya muhabbeti, bu koyuna olan muhabbetten daha kötüdür". Bu koyun sevilmiyor, ama Allah dünyayı bu koyundan beter sevmiyor. İnsanlarda bu dünyanın peşinden koşuyor. Eğer Allahü teala dünyayı bu koyun kadar sevseydi, kendisine küfr eden, isyan eden, iman etmeyen kullarına bir yudum su vermezdi. Eğer onlara çok çok veriyorsa, bu dünyaya kıymet verilmediği içindir. Bu din çok mühim bir maksat için geldi. Cem’i zıddeyn muhaldir. Yani hem aydınlık hem karanlık bir arada olmadığı gibi, iki zıt şey bir arada olmaz. Ahirette bir cennet bir de cehennem vardır. Dünyada da insanların kalbinde ya Allah sevgisi, ya da zıddı vardır. Allahü teala dünyayı değil, dünyanın sevgisini kötülüyor. Allah sevgisinin yanına dünya sevgisini koyarsak, iki zıt şey bir arada olmaz. Dolayısıyla, insanlar ahirette sevdikleriyle beraber olacaklardır. Peygamber efendimiz ‘aleyhisselatü vesselam’ buyuruyorlar ki; Bu dünya mel’undur, bu dünyada Allah için olmayan her şey de mel’undur. Allah sevgisi varsa, dünya malı zarar vermez. Dünyanın kendisi değil, sevgisi kötülenmiştir. Bir mübarek zât böyle anlatırken, birden durmuş... Sonra, kusura bakmayın, şu önde duran bir kişi uykuya daldı, uykuda Peygamber efendimizi ‘aleyhisselatü vesselam’ gördü, o arkadaşınız, Resulullah efendimizi dinlerken uyandırmak istemedim, onun için sustum, demiş. Sonra dünya muhabbeti, sevgisi kötüdür diye anlatırken bir talebesi parmak kaldırmış, hocam, bir şey sorabilirmiyim, demiş. Siz hep dünya şöyle böyle diyorsunuz, ama bu varlıklarınız nedir demiş. Mübarek zât da, Rabbimiz dünyayı değil, dünya sevgisini kötülüyor. Eğer o dünya sevgisi kalbimde olsaydı, siz beni sevebilirmiydiniz? Siz beni dinlermiydiniz? Bu arkadaşınızın rüyasını görebilirmiydim demiş. İbrahim aleyhisselamın ovaları, vadileri dolduran, yediyüzbin büyükbaş hayvanı varmış. Bu büyüklerin arasında en fakir olanlardan biri, Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretleri imiş. Öyle ki, bir elbisesi varmış ve boyu uzayınca elbise kısalıyormuş. Birgün bir lokantanın önünden geçerken bir fakiri açlıktan ölecek halde görmüş. Parası da yokmuş. Lokantacıya, sana sarığımı versem, sen de kesip bez yaparsın... bunun karşılında bu fakire bir çorba verirmisin demiş. Lokantacı da olur demiş ve vermiş. Bu da cenab-ı Hakkın çok hoşuna gitmiş ve Ubeydullahi Ahrar hazretlerine çok büyük servet vermiş. Ama kendisi sadece dağıtıyormuş. Birgün gençlikte medresede dört arkadaş kalıyorlarmış ve kalb hallerinden de hiç haberi yokmuş. Sadece ilm öğreniyormuş. Birgün üç arkadaşı çok hasta olmuş. Doktor gelmiş, Ubeydullâh-ı Ahrâr hazretlerine, hemen bu odayı boşalt, çünki bunlar bulaşıcı bir hastalığa müptela oldu, sen de ölürsün demiş. Kaderse böyle ölürüm deyip, arkadaşlarını bırakmayıp, gece gündüz onların hizmetlerini yapmış, kat’iyyen odayı terk etmemiş. Sabah bir kalkmış ki, bütün vücudu değişmiş, nura gark olmuş. Anlamış durumu.. hemen ellerini açıp, ya rabbi, bu arkadaşlara şifa ver diye dua etmiş ve arkadaşları aslan gibi ayağa kalkmışlar. Allahü tealanın en çok sevdiği amel ve ibadet, kim olursa olsun, Onun kullarına hizmettir. Allahü telanın mahluklarına karşı merhametli ve şefkatli olan, daima merhamet ve şefkatle karşılanır. Eden kendine eder. İyilik eden de kötülük eden de kendine eder. Bir insan acaba ben Rabbimin indinde makbûlmüyüm, değilmiyim, ben dua alabiliyormuyum, diye kendisine sormalıdır. İnsan ehlisünneti anlatan bir kitabı veremiyorsa, niye yaşar ki? Peygamber efendimiz buyuruyor ki; Bid’atler yayıldığı zaman, bir sünnetimi ihya edene, açığa çıkarana yüz şehid sevabı verilir. Verdiğimiz kitabda kaç tane sünnet, kaç tane vacip, kaç tane farz var... İman var. Bu fırsatı kaçırılırmı.. O halde, ahirette hiç kimse kimseye kabahat bulamaz. Mevlana Hâlid-i Bağdadi hazretleri buyuruyorlar ki; Allahın dergahında ehil, nâ ehil beraberdir. Onun dergahında sen bizdensin, sen bizden değilsin diye bir ayırım yoktur. Merhametli olana Allah merhamet eder, Merhamet imandandır. Mevlana Celaleddin-i Rumi hazretleri talebesinin birine bir lira para vermiş, bana bir ekmek al demiş. O da ekmeği almış, hocasına vermiş. Hocası; tamam sen işine bak demiş, sonra yola çıkmış, bu da peşinden gitmiş. Mevlana Celâleddîn-i Rumi hazretleri bir mağaraya gitmiş, orada bir köpek yavrulamış. Bakmış açlıktan ölecek, suya batırıp batırıp yedirmiş. Tam çıkacakken talebesiyle karşılaşmış. Talebe; Bunda bir hikmet var, onu bana söylermisiniz demiş. O da; bir hadis-i şerif söylemiş. Hadis-i şerifte Peygamber efendimiz ‘aleyhisselatü vesselam’ buyuruyorlar ki; Nefsim yeddi kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, Allahü tealanın mahluklarına kim merhamet ederse, Allah ona merhamet eder. Merhameti olmayana Allah merhamet etmez. Merhamet, imandandır. Onun için, bu din merhametle bugüne kadar gelmiştir. Acımayana acımazlar. Birgün Peygamber efendimiz ‘aleyhisselatü vesselam’ torunlarını öpüyormuş, birisi de orada duruyormuş. Ya Resulallah, ben ömrümde ne çocuklarımı, ne torunlarımı öpmedim, demiş. Buyurmuşlar ki; Merhametli olana, Allah merhamet eder. İnsan sevdiğine itaat eder. Mü’min mü’mini görse, şifa bulur. Büyük bir zat hasta olmuştu, şu anda hocamın sevdiği biri, hocamın kokusu olan biri gelse hemen sıhhatime kavuşurum, hastalığımdan hiçbirşey kalmaz buyurmuş. Çünki, bu büyüklerin kokusu nerede varsa, şifa oradadır. Sevmenin üç alameti vardır. Birincisi; Bir insan, kendisinin sevdiğini kim seviyorsa onuda sever, sevdiğini kim sevmiyorsa onu sevemez. Sevdiğinin kitaplarını kim seviyorsa, elinde olmadan onu sever, tenkit ediyorsa, sevmiyorsa onu sevemez...ve ona (tenkit edene) sevgisi varsa, o zatı sevmiyor demektir. İkincisi; Bir insan sevdiğine itaat eder. Fakat aklına, mantığına, gördüğüne değil, sözüne itaat eder. Nitekim, Mevlana Celâleddin-i Rumi, Şemsi Tebrizi hazretlerine kavuştuktan sonra, onu çok seviyormuş, fakat işin içine akıl karışıyormuş. Bakmış felakete gidiyor ve en sonunda, ben hocama kavuştum, aklımı bıraktım ve kurtuldum, buyurmuş. Üçüncüsü; İnsan hep sevdiğinden bahs eder. Elinde değildir... hep ondan bahs edilmesini, onun konuşulmasını ister. Temizlik imandandır. Büyüklerin mühim iki özelliği vardır; Biri tertip, ikincisi temizlik. Her işleri düzenli, tertipli olurdu. Buyururlardı ki; "Kardeşim, tozlu yere şeytanlar toplanır, temiz yere melekler toplanır". Gençler Eshab-ı kirama; efendim, sizin ne hususiyetiniz vardı da, Allahü teala sizi böyle yüce bir Peygambere eshab yaptı, Onun sohbetine kavuşturdu diye sordular. Eshab-ı kiram buyurdular ki; Biz temiziz, temizi severiz. Onun için, temizlik imandandır. Tabii bir kalp temizliği ve birde çevre temizliği var. Neticede, Allah temizleri sever. Yarın gece çok mühim bir gece. Duaların kabul edildiği, ecellerin belirlendiği gecedir. Resulullah efendimiz sallallahü aleyhi vesellem buyurdu ki: (Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de, amelimin oruçlu iken arz edilmesini isterim.) (Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) (Şabanda üç gün oruç tutana, Hak teâlâ, Cennette bir yer hazırlar.) (Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez. Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban bayramı gecesi.) (Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa istesin, vereyim” Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) Peygamber efendimiz Berat gecesinde, (Allahümmerzuknâ kalben takıyyen mineşşirki beriyyen lâ kâfiren ve şakıyyen) duasını çok okurdu. Allahü tealaya emanet olunuz efendim. Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cuma gününü ve berat gecesini tebrik ederiz, (bugün ve berat gecesinde hususi olarak) müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim. Ali Zeki Osmanağaoğlu Ey güzeller güzeli, ey gönüller kıblesi, Aslı, doğruyu gören, ehl-i sünnet varisi. Sensin mürşid-i kamil, sensin ilmin hamisi, Sensin dertlere deva, zamanın bir danesi... Görmeyip bu güzeli, iyi anlamayanlar, Bu bulunmaz pınara, kabını koymayanlar, Aşkiyle tutuşup da, yanıp kavrulmayanlar, Ne büyük zarardadır, nasibi olmayanlar! Vurulmamak ne mümkün! nur akan simanıza, Seçilmişler kavuşur, hizmete zatınıza. Bilsek ki karşılıktır, bizdeki hakkınıza, Cana minnet bilirdik, kulluğu kapınıza. Duymakla tebdil oldu, mubarek isminizi, Kalbimizin dileği, gönlümüzün sevgisi. Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi, Neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi. Doğrusu bu cihanda, başkaca ışık yoktur, Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur. Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur, Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur. Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez, Boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez. Hakire sükut düşer, karga nağme edemez! Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez. Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir, Belki birkaç söz ile, şems’i tarif etmektir. Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir, Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir
 
  ANKARA KALECİK KARGIN
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
  MENÜ
GALATASARAY
 
el-esmau-l husna
sitene ekle
Bugün 7 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol